‘’KARA GÜNÜ KIŞ ETMEYİN’’

Benim atalarım ‘’Kara günü kış etmeyin’’ derlerdi. Fakat EGO bu, kara günü kapkara kış etmeden, bize zulmetmeden durur mu…?  Zaten gülmek ayıp, mutlu olmak yersiz, bunca sorun içinde ne gerek var böyle davranmaya… Ağlamalısın, isyan etmelisin ki o zaman kabul göresin ailenden, çevrenden ve toplumdan.

Oysa çok olumsuz olsa bile, başımıza bir olay gelmiştir, zor bir durum yaşıyoruzdur veya yaşamışızdır. Bu durumu olduğu gibi, üzerine dramatik hikayeler yazmadan, sorun her ne ise, olduğu gibi kabul edebilsek işin yarısını halletmiş olacağız.

Ancak, yaşadığımız olayları öyle bir dramatize ederiz ki dünyanın sonu, öldüm, bittim, mahvoldum   durumları içine gireriz hemen. Bu durumu bilinç düzeyinde yapmasak bile bilinçaltı düzeyinde keyif de verir bize. Birden ilgi odağı olmaya başlayabiliriz… Aaa ne büyük sorunu var, ne büyük derdi var der çevremizdeki insanlar ve kabul görmeye başlarız… Çünkü, bize öğretilen ‘’Ağlamayana meme yoktur’’ durumudur aynı zamanda… Bizde bu duruma uygun davranış şekilleri geliştirmeyi öğreniriz zaman içinde. En büyük dert, en büyük sorun bizim sorunudur. Diğer insanların yaşadığı bizim derdimiz kadar büyük değildir… Her ne kadar bak beterin beteri var, falancanın derdi çok daha büyük densede,  gerçekten de en büyük dert, kişinin kendi yaşadığı derttir, sorundur.

Çünkü,  o sorunu o kişi yaşıyordur.  Derdi, çileyi çeken ancak bilir. Dertleriyle, sorunlarıyla kendisi  yüzleşmek zorundadır, gerçeği görmek, sorumluk almak,  seçim yapmak gerekecektir nihayetinde. Bu durumda ya kendi gücünü görmezden gelecek, sorunlarını başkalarının sırtına yükleyecek, büyümeyi, sorumluluk almayı reddederek hep çocuk kalarak, başka birine ait olan derdi, sorunları kendi üstüne alarak onun yükünü hafifletmeye uğraşacak nafile yere…  Oysa bu her kim olursa olsun, ister anne, baba, çocuk, eş, ister arkadaş, dost, onların taşıması gerekenleri biz taşıyamayız, bu onların sorumluluğu, onların yükü,  onlara vermek durumundayız. Başkasının yükünü taşıyarak, sorumluluğunu üstlenerek, onlara yardımcı olamıyoruz maalesef… Daha büyük bir soruna yol açıyoruz o kişinin hayattan alması gereken bir şeyi almasına engel olarak, onu gücünü hiçe sayarak büyük saygısızlık yapmış oluyoruz. Eğer hayatta ki sorunları biz kaldırabiliyorsak, onlarda kaldırabilir… Ne biz, ne kadar ağır olursa olsun kendi yükümüzü başkasına verebiliriz. Bunları bizim taşımamız gerekecektir.  Ne de bize ait olmayan Yükleri taşımaya kalkıştığımızda o kişiye yardım etmiş oluruz… Her iki durumda da sorumluluk bizim… Özgürlük ve hafiflemede, sorumluluğumuzu üstümüze aldığımızda başlayacak. Şifa bu yolla gelecek hem bize, hem de sevdiklerimize…

Çünkü, gerçek şifa büyümenin acı çekmek olduğunu kabul ederek, hayatla yüzleşmeyi, göze alarak gerçek mutluluğun durumu, olayı veya kişiyi olduğu gibi dramatize etmeden kabul etmekten geçtiğinin farkına vararak ve  herkesin sorumluluğunu herkese vermekten geçtiğini fark etmektir…

 

Büyük olan yaşadığımız olay değildir bizim o olaya yaklaşım şeklimizdir…

Aslına bakarsanız önemli olanda zor zamanlarda sergilediğimiz tutum ve davranışlarımızdır… Her şey yolunda gittiğinde, hayat süt liman olduğunda zaten iyiyiz…  Bunda her hangi olağan üstü bir durum yok… Hayat bize bazı ödevler verdiğinde, omuzumuza bazı dönmeler yük bindiğinde, derdin, sorunun içinde nasılız? Nasıl düşünüyor? Nasıl davranıyoruz? İşte önemli olan burası…!!!

Kısacası: İYİ GÜNDE HERKES İYİ, KÖTÜ GÜNDE SEN NASILSIN DURUMU…
Sevgiler…

Nazca

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.