GÖNÜL ANA

Söylenceler Işığında Gönüller Sultanı

GÖNÜL ANA

            Alevi yol süreği içerisinde Hubyar yol- erkan süreğinin kendine has bir yeri vardır. Hubyarlılar, Hubyar yol- erkan süreğinin çok ince olduğu ve Danışık dağında Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin, yolu Hubyar Sultan’a verdiğini anlatırlar. Verilen bu ikrara istinaden Hubyar’ın yolunu süren talipleri aşk ile sarılıp canlarından olmuş ama yoldan dönmeyerek bu günlere taşımışlardır.

Hubyar almadı taksimde malı
Yazdılar hakkında verdiler yolu
Dokuzlarda sırda duran Tekeli
Hubyar’i görünce yürümedi mi

                                    Abdal Dedem

Ancak özellikle son dönemlerde Hubyar isimi sıkça dillendirilmesine hem tarihsel kişiliği hem de kerametlerinin anlatılmasına karşın Gönül Ana’ya pek yer verilmiyor. Hatta unutturulmaya çalışılıyor desem abartmış olmam diye düşünüyorum. Bu durumda maalesef insanın teknolojik olarak gelişmiş, ilerlemiş olması duygu ve düşünce yapısının geliştiği anlamına gelmediğin gösteriyor. Elbette ki bu yazıyı yazmamdaki amaç bir üstünlük meselesi değildir. Tabii ki inancın içinde “eri erden seçen kördür” bu bir bütünlük ve birlenmedir. Gönül Ana ve Hubyar Sultan eşdir. Eşittir. Bizim aklımıza Gönül Ana, dendim mi Hubyar Sultan, Hubyar Sultan dendi mi de Gönül Ana gelir.

  Hubyar Sultan’ın eşi Gönül Ana’mız hakkında, resmi olarak herhangi bir belge bulunamasa da gönüllerdeki yeri onu bu günlere kadar taşıyarak ebedi kılmıştır. Hubyar talibi olan canlar Hubyar’a ve Yalıncak Sultan kızı Gönül Ana’ya hissettikleri sevgi ve hürmeti sonsuzdur. Gönül Ana’nın Hubyar yol- erkanı içindeki yeri de tartışmasız çok özel ve önemlidir.  İçinde bulunduğumuz ve tüm Alevilerce kutsal kabul edilen Hızır orucu benim bildiğim Güvenç Abdal ocağı haricindeki diğer ocaklarda üç gün tutulur. Hubyar ocağında ise Hubyar’ın fırına atılması sonucunda Gönül Ana’nın çektiği acıya hürmet, Hızır orucu yedi gün tutulur ve (pek çok köyde) sekizinci gün de bayram yapılır.

Naçizane çocukluğumdan bu yana dinlediğim muhabbetlerden edindiğim izlenim Hubyar yol- erkan, süreği Gönül Ana üzerinden yürümüş ve aktarılmıştır desem yeri vardır. Yukarıda belirtiğim gibi Hızır orucu Aleviler için istisnasız çok önemlidir. Hubyar ocağında ise daha faklı bir öneme sahiptir. Hubyar, Hızır ile de birleştirilir ve Hızırhubyar olur. Hızır ile Hubyar’ın birleşmesinden ve özellikle Gönül Anaya hürmetten dolay Hızır orucu yedi gün tutulur.

Hubyar Sultan hakkındaki tarihi araştırmalar şu an itibariyle hem yetersiz hem de tartışmalıdır. Ancak anlatılan söylenceler hala belleklerdeki yerini koruyarak bugünlere aktarılmıştır. Muhtemeldir ki zaman içerisinde bu söylencelerde de abartmalar veya eksilmeler olmuştur ama her söylencenin mutlaka bir hakikat ışığı taşıdığı da aşikardır. Hubyar Sultan Hakkında anlatılan pek çok söylencede Gönül Ana vardır. Elbette Gönül Ana’nın sadece Hubyar üzerinden anlatılması ataerkillik olarak değerlendirilebilir ve bu değerlendirmelerde doğruluk payı da vardır. Ancak kadının günümüz yaşamından daha güçlü, etkili ve söz sahibi olduğu görmezden gelinemez. Ataerkilleşmeye evrimleşen bir toplumda, kadının bu kadar etkili söz sahibi olması, yol yürütmesi, saygı görmesi başlı başına değerlendirilmelidir Öyle bir kadın ki, inancın bütün kodlarını ondan alıyorsun ve yaşamı ona göre şekillendirmeye başlıyorsun. Yani bunu bugünlerde yaptığımız; kadın bizim canımızdır, bizde can var cinsiyet yok gibi masa başı söylemleri ile değil, bizzat hayatın içinde uygulayarak, yaşayarak yapıyorsun. Gönül Ana’nın izini, yolunu sürüyorsun.

1905 de Hakk’ yürüyen ve yörede oldukça etkili olan dedelerden birisi Hıdır Şeyh’dir. Yaşadığı dönemde Hubyar’da yaşanan karışıklığa son vermiş ve yolu neredeyse yeniden kurmuştur. Hıdır Şeyh’in çok bilinmese de bizim oraların deyimi ile muhteşem ayetleri vardır. Görünen o ki Gönül Ana’mızda bu ayetlerde de yerini almıştır.

Ta ezelden böyle gider yolunuz
Hasan Abdal Hüseyin Abdal Oğlunuz
Analar içinde Gönül Ana doğrunuz
Kavuşturan sensin Hubyar dedem

Akça dede niyaz kıldı pirine
Ürküte ayırdı koydu pirini
Meydanda gördüm Gönül Ana’nın yerini
Kavuşturan sensin Hubyar dedem

Kul Hıdır (Hıdır Şeyh Temel)

Hubyar sultan ile ilgili en çok bilinen söylencelerden biri Hubyar Sultan, hakkındaki suçlamalara istinaden olsa gerek İstanbul’a çağrılıyor olmasıdır. Hubyar Sultan bu çağrıyı hisseder ve askerler gelip beni almadan ben kendim gideyim der. Önce köydeki işlerini halleder ve köylüler ile vedalaşır. Gürgen çukuru denen yere gelince kılıcını orada bulunan bir kayaya “münkirin bağrı kara taş olsun” diyerek vurur ama kılıcı kayayı kesmez. Bunu üç kez dener ama sonuç aynı olur. Hubyar Sultan acaba ben neyi eksik yaptım ki benim kılıcım bu kayayı kesmedi der. Bunun üzerinde biraz düşününce evden çıkarken Gönül Ana ile vedalaşmadığını, onun rızalığını almadığını fark eder. Tekrar geri gelir ve Gönül Ana’nın gönlünü alır, Gönül Ana ile de vedalaşarak, “Kılıç Kesen” denen yere geri döner. Kılıcını kayaya vurur ve kaya elma gibi ikiye bölünür. Kılıç Kesen bugün de nişangah olarak ziyaret edilen yerlerin başında gelir.

Yine aynı söylencenin devamında Hubyar Sultan hem yolda hem de İstanbul’ da zamanın padişahı tarafından çokça sınava tabii tutulur. Önüne pek çok zorluk çıkarılır ve bu zorlukları aşmasına rağmen yine de kerametine inanılmaz. Bunun üzerine yedi gün, yedi gece fırın yakılır ve Hubyar Sultan o fırına atılır. Yirmi dört saat sonra açıp bakıldığında, yanında bir çocuk ve çocuğun elinde bir demek “Tütça çiçeği” vardır. (Tekeli dağında yetişen bir çiçek) Hubyar Sultan’ın sakalı buz tutmuş, yanında küçük bir çocuk ile titreyerek o fırından çıkar. Çocuğa neden bu halde oldukları sorulur? Çocuk Tekeli denen bir dağdaydık ve orası çok soğuktu der.

Yedi gün yedi gece külhan yaktılar
Onu yansın diye nara attılar
Yirmi dört saatten sonra baktılar
Sakalı buz tutmuş çıktı Hubyar

Abdal dedem

Bu söylencenin Gönül Ana ile ilgili anlatısına gelince çok daha önemlidir. Hubyar’ın fırına atılma sürecinde Gönül Ana’nın yedi gün oruç tutuğu söylenir. Bu hep bilinir ama devamı pek aşikar edilmez. Bu sırı aşikar etmiş olmamdan dolayı atalarımdan af diliyorum. Büyüklerimden dinlediğim batıni muhabbetlerde Hubyar’ın fırına atılmasında Gönül Ana’nın bir eli ile Hubyar’ın elini tuttuğunu, bir eli ile de Hubyar sokusuna su serptiğini, bu su serpme ile fırının hararetini söndürdüğünü söylerlerdi. Kısacası Hubyar Sultan’ın ve Gönül Ana’nın fırına beraber girdikleri sırlı bir şekilde anlatırdı. Eğer Gönül Ana’nın eli Hubyar’ın elini tutmasaydı Hubyar yanardı derlerdi. Kısacası kerameti sadece Hubyar’a değil Gönül Ana’ya da verirlerdi.  Elbette bunu bir üstünlük kurma gayretinden değil söylenmezdi, hakikat bilgisini hak edene vermek için dillendirilirdi.

Gürgen çukuruna çok emek verdi
İbadet eyledi çiftini sürdü
Gönül ana ile sır deme erdi
İbadet güllerini derdi Hubyar.

Yine aynı söylencenin devamında Gönül Ana’ya komşuları, sen yedi gün orucu ne ile tutacaksın? Evde yiyecek bir şeyin yok derler. Gönül Ana ise hiçbir şeyim yoksa yedi geceye, yedi top madımağım var, ben orucumu onula tutarım der.  O zaman beri bizim büyüklerimiz Gönül Ana’ya ve Hubyar’a hürmet yedi gün tuttukları oruçlarını, yazın kuruttukları madımak ile açarlar. Madımak Gönül Ana’nın lokması olarak bilinir. Günümüzde dahi hala bu gelenek canlıdır ve uygulanır. Hızır orucunda Gönül Ana’nın lokması olarak madımak bir gün olsun pişirilir ve oruç madımak ile açılır. Bu anlatılardan da anlayacağımız üzere Hubyar Sultan’ın, talipleri üzerinde ne kadar etkisi varsa Gönül Ana’nında o kadar hatta daha fazla etkisinin olduğunu söylemek abartılı olmaz. Hubyar, kendini Gönül Ana’ da görünür kılıyor. Gönül Ana olmasa Hubyar olamıyor. Öyle ki Gönül Ana Hakk’a yürüdüğünde Hubyar köyünün en yüce dağı Tekeli dağında sırlanıyor. Bu sırlamadan bile makamının ne kadar yüce tutulduğunu anlamamız mümkün.

Dokuz evliyası vardır başında
Seksen bin şehidi yatar peşinde
Düldül gezmiş izleri var taşında
Ellez dedem gelir bizim eller
Dedem her dem gelir hem bu demler

Abdal Dedem

Tüm bu anlatıları kendimize ışık olarak alır, anlamaya gayret edersek, gelecek bizim için aydın ve aydınlık olacaktır. Yol her daim canlı ve kendi rehberliğini de bu anlatılar içinde yapıyor. Bu söylencelere sadece geçmişte kalan hikayeler olarak bakamayız. Çünkü her söylencenin içinde günümüze ışık olacak hakikatler var. Gelecek geçmişin üzerinde şekilleniyor ve geleceğimizi güzel yaratmak istiyor isek şu an geçmiş hakikatimizden ışık alarak kendimizi var etme gayretimiz olmalı. Naçizane onun için bu söylencelerden kendimiz düşen payı çıkararak Gönül anaların razılığını almak durumundayız diye düşünüyorum. Son olarak eklemek istediğim Hubyar Sultan’ın fırına atılmaya götürüldüğünü hisseden Gönül Ana ağlıyor ve Gönül Ana’nın ağladığını hisseden Hubyar Sultan’ın yazdığı söylenen deyişi. Bu deyişide eklemek istedim.Hak deyip bu yola, yaşama aşk ile hizmet edenlerin demine, devranına HÜ.
Naz ATMACA

Ağlama da Gönül Ana’m ağlama

Sütlü hanım da çalınırdı her gece
Bizi de attılar bir uçtan uca
İniltimiz de çıkardı miraca
Ağlama firkatli Gönül ağlama

Çiçek olsam şu alemde açılsam
Üç beş günde şu hanede geçinsem
İsmail’e inen kurban koç olsam
Ağlama firkatli Gönül ağlama

Bahçemizde olmuş elvan çiçekler
İçimi doğruyor hançer bıçaklar
Şimdi sofra kurmaz oldu koçaklar
Ağlama firkatli Gönül ağlama

Cübbesin önünü nakış eylemiş
Alemi kendine bakış eylemiş
Gitmeyenin yolunu yokuş eylemiş
Ağlama firkatli Gönül ağlama

Girdim cübbesine çıkasım gelmez
Çıkıp dört köşeye bakasım gelmez
Coşkun çaylar gibi akasım gelmez
Gel ağlama Gönül anam ağlama

Hep toplandı da ak sakallı pirler
Kimini koyarlar kimini yurlar
Götür de Hak yoluna koyarlar
Ağlama firktli Gönül ağlama

Abdal Dedem kılamanın donandı
Atlar eğerlendi kapıya geldi
Gitmez misin geliciden gel oldu
Ağlama firkatli Gönül ağlama

                                    Kaynak; Hıdır Bektaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.