“Gönül gel seninle muhabbet edelim”.

“Gönül gel seninle muhabbet edelim”.

Gönül” ile muhabbet eyleyen kişi bazen kendinden, kendini seyreyleyerek derin yolculuklara çıkabilir. Diğer taraftan “gönül” muhabbeti bazen sevgili ile aşikar, bazen de “gönülden “gönüle” yol gizli gizli” denilerek sırlı bir şekilde yapılır.

Kadim zamanlardan beri “gönül” kapısı, hak kapısı sayılarak kutsanmıştır. Ozanlar, aşıklar, şairler çok sayıda eserler üretmiş, “gönül” demişler de başka bir şey dememişler.

Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil,
Yetmiş iki millet bile elin yüzün yumaz değil
değil demiş. Yunus Emre,

Başka bir nefesinde ise

Gönül Çalab’ın tahtı

Çalap gönüle baktı

İki cihan bedbahtı

Kim gönül yıkar ise.

Bir bakmışın sevgili, aşığın “gönlün evinde” mihman olmuş, bir bakmışın aşık sevgilin “gönül evine” de mihman olmuş. Tıpkı Nesimi’nin
Kâh çıkarım gök yüzüne seyreylerim alemi
kâh inerim yer yüzüne seyreyler alam beni”
dizelerinde olduğu gibi…

Anadolu Erenleri, Kabe olarak kabul ettikleri “gönüle” niyaz olmuşlar ve secdemiz duvara değil, didara diyerek bu inancı süregelmişlerdir.  Günümüzde de erenler birbirinin “gönlüne” niyaz olmaya devam etmektedirler. Ezelden beri gönüle niyaz olmayanı pirsiz ve mürşitsiz saymışlardır.

Peki ama neresi bu gönül? Bedende “gönül” diye herhangi bir organ da yok. O zaman aşıkların, ozanların üzerinde bu kadar çok nefesler, şiirler söyleyip, şarkılar besteledikleri, türküler yaktıkları gönül nerede bulunuyor? Kalp mi acaba?

Yapılan bilimsel araştırmalarda anne karnındaki fetusta beyin oluşumundan önce ilk olarak kalbin attığını ve bundan dolayı kalbin insanın madde bedendeki ilk başlanğıç noktası olduğunu belirtmektedir. Ayrıca kalbin büyük bir enerji alanına sahip olduğu da bilimsel olarak ispatlanmıştır.

Nörobilimciler, kalpte sadece 40.000 sinir hücresi (nöron) olduğunu ve kalbin bağımsız bir sinir sistemine sahip olmasından dolayı da bazen kalbi “kalpteki beyin” diye adlandırıldığını belirtmekteler. Buna ek olarak, kalp elektormanyetik alanın beynin elektromanyetik alanından 5000 kat geniş olduğu kanıtlanmıştır. Ve bizlerde biliyoruz ki, Kalbimiz vücudumuzdaki en önemli organ…! Kalbin durması ve bir daha atmaması demek, artık bu dünya düzleminde olmayacağımız anlamına geliyor. Birkaç dakika durduğunda bile çok sakıncalı, özellikle beynin hücreleri olmak üzere diğer organlarındaki hücrelerde büyük oranda zarar görebiliyor. Anlaşılacağı üzere insan bedenindeki en önemli organ olan” kalbin” gönül olduğu kesin gibi duruyor.

“Kalbim kırıldı, kalbi temiz, kalbini ferah tut deriz”. Kalp ile ilgili daha pek çok deyimimiz vardır ama “gönül” ile kalbin aynı anlama geldiğini de söyleyemeyiz. O zaman neresi bu “gönül”? Bu soru benim hep kafama takılıp durmuştur. Bu sorunun cevabını “gönül gözü” açık erenler vermiş olmalı… Çocukluğumdan beri katıldığım muhabbet ortamlarından hafızamda kalanlarla beraber, incelediğim nefesler, (ayetler) üzerinde araştırma yaptığım ezoterik öğretiler, bazı doğu şifa sistemlerin mastırı olarak öğrendiğim bilgileri, deneyimlerimi ve bunlar üzerinden yaptığım yorumları, sizlerle de paylaşmak isterim.

Anadolu erenlerinin “gönül” diye adlandırdığı ve diğer ezoterik öğretilerce de üzerinde önemle durulan, bedenimizdeki yedi ana enerji merkezinin dördüncüsüdür. Burası bizim kalp çakramızdır. Erenler “kalp çakrasını” ve yayılan enerji alanını “gönül” olarak kabul etmişlerdir.

Yok ise kalbinde muhabbet sevgi
Yıkıktır gönlünde Allah’ın evi
Özünden haberi olmıyan dîvi
Salıver yabana yorulsun gitsün

Kul Budala

Gönül”, kalpte saklı ancak o kalbin “gönül” olabilmesi için arı, duru ve pak olması gerekiyor. Sonuçta kalp vücuda kan pompalayan bir organ… Yani yumruk kadar et parçası… Nefes alan insan ve hayvanların hepsinde var…

Yaratan ve yaratılanın mekan bulduğu yer ise sadece “gönül” olmuştur…Yaratan ve yaratılan “gönülde” birleştiğinde bir olmuşlardır, cem olmuşlardır. Cem olduklarında ise “dilde dilekleri, gönülde muratları” geçek oluştur. Çünkü “gönlünü” Hakka mekan eyleyenin kendisi de Hak olmuştur.

Diğer ezoterik öğretilerde de kalp çakramızın ne kadar önemli olduğu özellikle vurgulanmaktadır. 4. Çakramız bedenimizin tam ortasında iki göğüs kemiğinin arasında bulunmakta ve artık varlığı bilimsel olarak da tespit edilmiştir. Kalp çakramızın altında ve üstünde üçer adet ana enerji merkezi olmak üzere bedenimizde yedi ana enerji merkezimiz yani çakramız mevcuttur. Kalp çakramızın altında bulunan üç ana enerji merkezi; Kök çakra, Sakral çakra ve Solar plexsus çakrası; üstünde ise Boğaz çakrası, Üçüncü göz çakrası ve Tepe çakrası bulunmaktadır. Sanırım bizim büyüklerimizin insanın göğsünden yukarısını Hak olarak görmeleri de bu yüzdendir. Çünkü kalp çakrasının altında kalan üç çakra dünyevi işlerden sorumlu iken, kalp çakrasının üstünde olan üç çakramız ruhsallık ile ilgilidir. İnsan beşer haline madde iken, insan-ı kamil boyutunda manadır. Bu manayı çözen için, yumruk kadar et parçası olan kalbimiz, “gönül” olur… Alemleri içine alacak kadar genişler ve sevgi yayar… Sevgi ise zaten doğalında her derdin ilacıdır. Bugün ister maddi, ister manevi, isterse bedensel olarak bir rahatsızlık yaşayalım, bilim insanları bu durumu araştırdıklarında sevgisizlikten kaynaklandığını sonucuna ulaşmışlardır… O yüzden hangi dinden, inançtan olursa olsun; eren, evliya, aziz ve bilge insanlar kalp üzerinde çok önemle durmuşlardır. Bu yüzden kalp dendiğinde aklımıza sevgi gelmektedir.

Ne ilginç değil mi? Kalp çakramızın rengi; yeşil veya pembe, sevginin ve şifanın rengi olarak belirlenmiştir.
Kalp çakramız bedenimizin tam ortasına; madde ve mana dünyasını birbirine bağlar. Yine batın ehli erenlerce de “gönül”, (Beyt-ül Mam-ur) Kabe, Süleyman’ın mührünün tam ortası, ruhun yeri ve “dört can bir” olmanın kısacası “biz” olmanın yeri olarak değerlendirilmiştir.

Kırkımızı bir kıl ile yederler
Azm eyleyüb Hak’dan yana giderler
Gönül Kâ’besini tavâf ederler
Günde yüz bin kerre haccımız bizim

Sırr-ı Men aref’den nefsimiz bildik
Mürşid karşısında tevbeye geldik
Gönül âyînesin pâk edüb sildik
Taşradan görünür içimiz bizim

Kâtib’im seyr ettim arşda zeminde
Hak’kı isbât eder birlik deminde
Âkil meclisinde irfan ceminde
Bulunsa bir iki kaçımız bizim

İşte Katib gibi büyük ozanlar binlerce sayfaya yazsam açıklayamayacağım “gönül kabe”sinin önemini bir nefeste ne kadar güzel açıklamıştır…

Ve İnsan, hayvan, bitki fark etmeksizin; havaya, suya, ekmeğe ihtiyaç duyduğumuz gibi sevgiye de ihtiyaç duyuyoruz. Sevgisi alamadığımız zaman yaşayamıyoruz bile.

Erenlerin üzerine nice nefesler yazdığı “gönül”, koşulsuz ve sonsuz sevgi enerjisinin merkezidir. Sevgi, “gönül” evinden akar ve bütün aleme yayılır.

Bakın Yunus Emre yine başka bir nefesinde ne diyor?

Yunus Emre der hoca
Gerekse var bin hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir.

İşte Hak erenlerin hac makamı olarak kabul ettikleri yer, “gönül”…  Erenlerde “gönülden” akan enerjiye niyaz oluyorlar.  Çünkü Hak gönülde saklı… Erenlerde hem kendilerinde hem de birbirinin “gönlünde”saklı olan Hakk’a, Hak’tan akan o sonsuz ve koşulsuz sevgi kaynağına niyaz oluyorlar. Böylece Hak ile Hak oluyorlar, sevgi alıp, sevi veriyorlar.

Varoluşun başlangıcı sevgi…!
Gönül ise sevginin otağı…

Sevgiyi var eden gönüle, gönülü var eden kalbinize iyi bakın… Aşk ile niyaz olsun cümle Hak erenlerin gönlüne…

“Gönül gel seninle muhabbet edelim”.” için 2 yorum

  1. muhteşem bir yazı olmuş gönülden gönüle akan sırrı kayinat alemleri var efen yüce Hakkın izni ile ulaşan sözler duygular dile gelince ozanlarımız baglamanın teline de vurunca gel gönül senle muhabbet edelim araya kimseyi alma diye feryat etmiş yüreyine kalemine saglık canım naz yolun bahtın acık olsun can

  2. Merhaba çok iyi bir siteniz var ve çok güzel yazılar yazıyorsunuz ellerine sağlık

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.