SPRİTÜEL YOLCULUK

“Gelme gelme dönme dönme. Gelenin malı, dönenin canı.” “Bu yol demirden leblebi, ateşten gömlektir.”

Bu sözler Aleviler için son derece önemli, ikrar ritüellerin olmazsa olmazıdır. Ancak burada asıl anlatmak istediğim konu Alevilik değil, genel anlamda spritüel yolculuk ve spritülliğe bakış açısı…

Spritüel yolculuk birçok insanın ilgisini olumlu ya da olumsuz anlamda her dönem üzerinde toplamış diyebiliriz. Kimilerine göre kolaylıkla spritüel olunabilir. Bu yol/yolculuk oldukça kolaydır. Bu yola istediğin zaman başalar, canın ne zaman isterse bırakırsın… Kimsen senden hesap, kitap sormaz. Hem bu sayede paran pulun, şanın şöhretin de olur. Namın yürür. Nirvana’ya ulaşacağın içinde zaten her şeyi bilir, görür, istediğin her şeyi yapabilirsin.

Kimileri içinse tam tersine; bu yol yalan dolan, saçma sapan bazı uyanık geçinenler tarafından uydurulmuş tam bir kurmaca ve kandırmacadır…

         Peki doğru olan hangi düşüncedir derseniz? Aslında ikisi de değil. Tıpkı yukarıda yazının giriş kısmında yazdığım, Alevilerin ikrar ritüellerine giriş gibidir dersek, sanırım yanılmış olmayız.

Yani; Gelme gelme, dönme dönme. Gelenin malı, dönenin canı.” “Bu yol demirden leblebi, ateşten gömlektir.” diye boşa dememiş baba erenler. Demirden leblebiyi hazmetmek, ateşten gömleği giymek her kişinin harcı değildir. Demirden leblebi, başkalarının her türlü saldırısı, sataşmasıdır. Ateşten gömlek her şeyden soyutlanmaktır. Bunlara katlanmak hiç de göründüğü gibi kolay değil. Hele hele bu çağda çok güç diyebiliriz.

Çünkü atalarımızın doğayla uyum içinde, “bir kırka, bir lokma” yaşam biçimi çok geride kaldı.  Bizler tüketim çağında yaşıyoruz. Sürekli reklamlar ile allanıp pullanarak sunulan, o kadar çok çeşit ve göz alıcı ürün var ki, adeta insanda bağımlılık yaratıyor.  Tüm bunlara sırtını dönmek ve ruhsal yolda ilerlemek eski zamanlara göre bizlerin işini daha da zorlaştırıyor. Yani bu iletişim çağında çoğu kez istesen de bazı şeylerden soyutlanamıyorsun. Dünyanın diğer ucu senin telefonuna uzaklığın kadar ve her şey parmaklarının ucunda. İşte bu durumu iki tarafı keskin bıçak olarak tanımlayabiliriz…

Bu yolda ilerlemeye çalışırken kimi zaman bilinçli ya da bilinçsizce yapılan öyle şeyler görür ve duyarsın ki… Hiçbir gerçekle hele hele senin yaşadığın hayat ile uzaktan yakından alakası da olmayabilir. Öyle sataşmalara maruz kalırsın ki, dünyadaki bütün sorunlar senin yüzünden oluyormuş gibi yansıtılabilir… Ağıza alınmayacak küfürlere, hatta iftiralara maruz kalabilirsin.  Bilinçli ya da bilinçsiz bu saldırıları yapanlar açısından deyim yerindeyse atış her zaman serbest olduğu için o içinden geldiği gibi konuşacak, davranacak… Sen ise çoğunlukla susacaksın! Sen çok çalışacak, az dinleneceksin. Sen çok çalışacak, az kazanacaksın. Sen sürekli ruhsal ve bedensel arınmaların içinde olacaksın. Bu yolculuktan kazandığını maddi veya manevi ne varsa, yine bu yolda bırakacaksın. Kısacası demir leblebiyi hazmetmek ve ateşten gömlek ile dolaşmayı deneyimlemeye başlayacaksın…

Tüm bu süreçleri düşünmeden, özellikle uyanıklık edip ben yine de ruhsal yolculuğa bir başlayayım, istemezsem bırakırım dediğinde… Bu yolculuk kurnazlığı asla kabul etmiyor. Unutma! “Dönenin canı” diyor… Tabii ki bedensel anlamda ölmezin ama yaşam senin için tat vermez. Girdin bir kere bu yola. Yüzeysel bile olsa bazı fikirler edindin, birazcık farkındalığın gelişti. Belki ruhsal boyutta azda olsa bazı lezzetleri tattın…  O yüzden bu yolculuğu yarım bıraktığında artık sen, eski sen olmayacaksın. Tam bir arasat durumu olacak. Bu da ölüme, cehenneme eş değer… İşte bu yüzden diyor ya baba erenler, “Gelme gelme, dönme dönme. Gelenin malı, dönenin canı.” “Bu yol demirden leblebi, ateşten gömlektir.”

Evet sevgili can! Demem o ki; tüm bu süreçlere hazırsan ve tüm bunları kaldırabilirim diyorsan buyur gel, yol senin… 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.