Bütün varoluşun sırlarının saklı olduğu sembol.
Yaşam Çiçeği (Tuba Ağcı, Yaşam Ağacı)
Büyük bir çemberin içinde yer alan eşit alanlara sahip iç içe geçmiş.19 çemberin oluşturduğu geometrik bir şekil. Dünyanın farklı coğrafyalarındaki çeşitli tapınak ve yapılarda ve bazen de mezar taşlarının üzerinde rastlanan bu sembol her yerde aynı isime sahip olduğu söyleniyor. Saf şekil ve orantı olarak biliniyor.
Yaşam Çiçeği…
Tuba ağacı derler cennet şarında
Dalı yerde biter kökü derinde
Burcuda sulanır bendi derinde
Sen de bu sırlara erdin mi aşık
Aşıki
Yaşam Çiçeğinin Evreleri
On ikidir hücresi, yedi dervazesi var.
An’da iki dilber var, bilmezsin ki sorasın
Yunus Emre
Peki bu sembolün bizimle ne ilgisi olduğu akla gelebilir? Neden Alevi ozanları nefeslerinde bu sembolü anlatmışlar? Hem kutsal mekanlarında Yaşam Çiçeğini (Tuba Ağacı, yaşam ağacı) sembolünü kullanmışlar hem de özellikle mezar taşlarının üzerinde Yaşam çiçeği sembolünü kullanmışlar. Bende ilk dönemlerde bu sembolü Hacı Bektaş Veli Dergâhı,
Efes antik kenti ve daha pek çok kutsal mekanda ve özellikle mezar taşlarının üzerinde gördüğümde çok ilginç gelmişti. Bu sembol ile ne anlatılmak isteniyor diye?
Hem “7iklim çar köşe” kitabımda hem de bu yazımın içinde paylaşamadığım pek çok görsel ve bilgi var. Biraz araştırdığınızda eminim sizler de fark edeceksiniz ve benim sorduğum soruları belki sizlerde soracaksınız. Yaşam Çiçeği sembolü ile anlatılmak istenen ne?
Evrenin ve yaşamın tüm kodunun ve başlangıcının bu sembolde gizli olduğuna inanılmaktadır. Drunvalo Melchizedek “Yaşam Çiçeğinin Unutulmuş Sırrı” isimli kitabında bu sembolün Atlantis zamanında bilindiğini ve Atlantis’in çöküşüyle unutulmaması için Mısır’a taşındığını söylemektedir. Ayrıca Da Vinci’nin de bu sembolü kullandığını anlatır.
Drunvalo Melchizedek’in “Yaşam Çiçeğinin Unutulmuş Sırrı-1” kitabında:
“Bütün evren bu kutsal küreden doğmuştur. Bu küre koşulsuz sevginin sembolüdür. Bizim DNA ve RNA’mız bu holografik modelden türemiştir.” der.
Hayat sahrasında bir ağaç gördüm
Yedi budağı var on iki dalı
Can meyvası derler aslını sordum
Baharı Muhammed, mayvası Ali
Sefil Abdal eder fehm-eyle anı
Cümlenin maksutu ol kerem kânı
Bir ağaçta remz-eylemiş insanı
Çiçeği Muhammed meyvası Ali
Yaşam Çiçeğine çiçek denilmesinin nedeni sadece çiçeğe benzemesinden değil meyve ağacının evrelerini temsil etmesinden dolayıdır.
Cennette olduğu düşünülen Yaşam ağacı ( Tuba Ağacı) Alevi ozanlarınca da soyut- somut bütün yaşamı temsil eder ve Pençei Ali Aba’nın kıyafetlerini, bu ağacın yapraklarından olduğu söylenir.
Tuba ağacından aldı dört yaprak
Pençei Aba’ya taksim kılarak
Bir hırka ayırdı içinde erhak
Giyindi eğnine donandı Ali
Kul Himmet
Yukarıda hem ezoterik farklı öğretilerce hem de Anadolu erenlerinin yazılardan ve nefeslerinden örnekler vererek açıklamaya çalıştığım gibi, Yaşam Çiçeği (Tuba Ağacı, Yaşam Ağacı) doğumdan, ölüme bütün varoluşu kapsadığı aşikar.
Gökte melekler de bunu duydular
Yaman hayıf oldu deyü yandılar
Tabutunu Tûba ağcından yondular
Gönderdiler ġah-ı Merdan Ali‘yi
Kul Himmet
Her ne kadar bugün bizlerin farkındalık alanımızdan çıkmış olsa bile Alevilik inancının özünü oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Cem ritüeli içinde Tarik hizmeti çok önemlidir ve Tarik (erkan) çubuğu gelişi güzel açılmaz. Her yıl görgü cemlerinde çok özel törenler eşliğinde kılıfından çıkarılır. Özel bir tören ile yıkanır ve daha sonra görüden geçen canın sırtına vurulurmuş. Görgü Cemi bittikten sonra yine “rıza suyu” ile yıkanan Tarik çubuğu özel kılıflara sarılarak saklanırmış. Cem ritüelinde vurulan Tarik çubuğunun da Tuba Ağacı’nın dallarından yapıldığı bu yüzden kutsal olduğu söylenir. Cemlerde gözcünün elindeki Asası ve Cemevinin direğinde “Yaşam Ağacın”dan yapıldığı söylenir ve kutsaldır. Hatta (Hubyar yöresinde) Evin ocağından sonra direği de kutsal olarak kabul edilir. İçinde yaşayacağımız yeni yapılan her eve mutlaka bir direk kurbanı kesilir. Direk kurbanı kesilmeyen ev pek makbul sayılmaz ve sanki çok yaşanılası bir ev olmamış gibi gelir insanlara. Ben, evin direğine kesilen kurbanın yaşam ağacına enerji olarak bağlanması, o kutsiyeti almasından dolayı yapıldığını, direğin yaşam ağacına bağlanarak kutsandığı kanısındayım.
Yakınını; eşini, babasını, kardeşini kaybeden bir kadın evimim direği gitti diye ağıtlar yakması boşuna değildir. Eğer direk yok ise ev ayakta duramaz ve bu durumda ev de yok demektir. Anadolu insanı tüm bunları bilgelik süzgecinden geçirdiği için bilir, söyler ve özellikle yaşamının içinde davranışlarına bunu yansıtır…
Yaşamın kodlarını biraz incelediğimizde görüyoruz ki, ‘’Yaşam Çiçeği’’ ‘’Hayat Ağacı’’ veya ‘’Tuba Ağacı’’ diye bilinen bu formları gönül gözü açık ozanlarımız nefeslerimizde çok güzel anlatmışlar.
Aslında her şey birbiri ile nasılda bağlantılı, insan omurgası ve sinir sistemi de aynı ip uçlarını veriyor bize ve o da yaşam ağacını simgeliyor…
Bir ağaçtır bu alem,
Meyvesi olmuş Adem
Maksud olan meyvedir,
Sanma ki ağaç ola
Gaybi
Yukarıda örnek nefeslerde ve görsellerde paylaştığım Yaşam Çiçeği formu, tüm kadim inançlarda olduğu gibi Alevilik ve Aleviler için de olmazsa olmazlardan. Çünkü yaşamın kutsallığını yüklemiş içine ve adından da anlaşılacağı gibi hakikaten Yaşam Çiçeği. Paylaştığım nefesler de çok sırlı, içinde bir değil, çok fazla şeyi anlatılıyor. Yaşam döngüsü doğadaki bütün canlıları kapsıyor olsa da tüm bunları anlamlandıran, bilinçli farkındalığı yaşayan insandır. O yüzden insan üzerinden daha fazla vurgu yapıyor. Tabii ki açık açık söylemiyor bunları… Diğer ezoterik öğretiler gibi bazı semboller içine gizleyerek, sembolik bir dil içinde anlatmayı yeğliyor. Tıpkı Yaşam çiçeği üzerinden doğayı, canı, insanı kısacası tüm evreni anlattığı gibi…
Tuba ağacı derler cennet şarında
Dalı yerde kökü biter serinde
Burcunda sulanır bendi derinde
Sen de bu sırlara erdin mi aşık
Dokuz mihrab ile vardır bir cami
Yedi kapısı var örtülü kimi
Kümbendi suvağı meydanda kamu
Sende o camiye girdin mi aşık
Aşıki
Ozanlarımız muhteşem nefesler ile anlatmış ve genel anlamda Alevilik öğretisi hakikaten muhteşem… Hem her şey çok açık hem de bir o kadar sırlı. Tam anladım o sırı çözdüm dediğinde başka sırlar olduğunu görüp öylece kalabiliyor insan. Öyle ki ölümde yeni bir yaşam görmesi, mezar taşlarında bile yaşama vurgu yapması, yaşamı hatırlatması gibi… Çünkü ölüm ve yaşam iç içe ve ona göre ve ne ölüm var ne de ölen … ‘’Hep buradaydım zaten, siz de buradaydınız, biz hep beraberdik’’ diyor. O yüzden mezar taşlarında bile ölüm değil, yaşam çağrışımı yapıyor, yaşamı hatırlatıyor. Alevi inancında ölüm yok. Hakka yürümek ve bedenin sırlanması, Hak ile Hak olmak var. Hakka yürüyen Can’a ‘’sen yaşamın çocuğusun ezelde vardın, ebedde de olacaksın’’ derken. Hakka yürüyen Can da ‘’ben ölmüyorum, Yunus’un dediği gibi ‘’Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil’’ diyor. “Ben yaşama yeniden doğuyorum’’ mesajını veriyor ve böylece döngü sonsuza dek devam ediyor. Her son yeni bir başlangıç olarak beden toprakta sırlanır iken, Canı Hakta bir’liyor. Sır oluyor, nur oluyor, tekrar nurdan noktaya, noktadan bire uzanana kadar…
Kainatın aynasıyım
Madem ki ben bir insanım
Hakkın varlık deryasıyım
Madem ki ben bir insanım
İlim bende kelam bende
Nice nice alem bende
Yazar levh-i kalem bende
Madem ki ben bir insanım
Enel Hakk’ım ismim ile
Hakk’a erdim cismim ile
Benziyorum resmim ile
Madem ki ben bir insanım
Daimi’yim harap benim
Ayaklarda turap benim
Aşk ehline şarap benim
Madem ki ben bir insanım
Aşık Daimi
Anlayana sırra erene aşk ola… Aşk ile…
Not; ukarıda kullandığım Onar Köyü Cemevi ve iki tane mezar fotoğrafı, Sevgili Rıza Çelik Olcay’a aittir kullanmam izin verdiği için çok teşekkür ederim.